Friday, August 31, 2012

BEBEK YELEĞİ







Çokkkk  cici bir bebek yeleği daha.Merve simli kroşe 4 no şişle ördüm.1 yumak yeterli oldu.Sahibi güle güle giysin

Tuesday, August 28, 2012

Off sonunda bitti!!!




Bloguma etiketleme yaparken malesef ki örgü kısmında olanların hepsini sildim::(Bloglarda depolama da bulunmadığında dün geceden beri sildiklerimin hepsini oturup tekrar yazdım ve sonunda bitti.Ondan hepsi aynı taarihte görünüyor.Aslında eski yayınlar.İyiki tatildeyimde bu kadar kısa zamanda bitirebildim.:)

Sunday, August 26, 2012

2012 Abiye Elbise Modelleri Nasıl? Abiye




Ana menü
Birincil içeriğe geç
İkincil içeriğe geç







Görsel dolaşım








Yayınlanma tarihi 25 Ağustos 2012 600 × 400 2012 Abiye Elbise Modelleri Nasıl?









AbiyeElbiseModelleri2


















Rastgele Yazılar
  • yatılı meslek liseleri için gerekli belgeler
  • saç modelleri
  • msn nasıl açılır
  • galatasaray
  • hermes çanta modelleri
  • Ford Explorer Sport fiyat
  • msn şifre değiştirme
  • çanta modelleri
  • samsung note
  • 2012-2013 yılı kayıt döneminde gerekli olan belgeler



Meta
  • Kayıt Ol
  • Giriş

  • Yazılar RSS

  • Yorumlar RSS

  • WordPress.org







Bu bir projesidir.

Site Haritaları: Yazı - Resim - Video || Faydalı Siteler: Yemek Tarifleri - İlahiler











Friday, August 24, 2012

şömen tablası örnekleri yıldız motifli şömen tabla örneği – Birbirinden güzel ve Özel el işi becerileri, göz nuru el emekleri, Örgü Örnekleri ve daha fazlası hobicini.com'da

şömen tablası örnekleri yıldız motifli şömen tabla örneği – Birbirinden güzel ve Özel el işi becerileri, göz nuru el emekleri, Örgü Örnekleri ve daha fazlası hobicini.com'da








    yuvarlak dantel men tabla modeli





    yldz motifli dantel men tabla modeliyuvarlak dantel şömen tabla modeli

    Sonraki->



    23 Ağustos 2012 Saat : 11:04





    yıldız motifli şömen tabla örneğiile Benzer Yazılar: -

Domain



hobiler



TOPlist

Thursday, August 23, 2012

Bledemeri Ekmeği Tarifi























100 gr toz şeker






1 kg kurutulmuş Domates






150 gr Tereyağı






80 gr Kuru Maya






30 gr Acı Sos






2 kg Un






15 gr Taze Kekik






300 gr Taze Kereviz Sapı Körpe






2 litre Domates Suyu






2 adet Yumurta Sarısı






2 gr Toz Karabiber






25 cl Bledemir (Alkol karışımı)













Kurutulmuş domatesi küçük parçalar halinde kesin. Bir kabın içine domatesleri koyup yumuşayıncaya kadar suda bekletin. Yumuşadıktan sonra suyunu dökün.Şekeri, domates suyunu, tereyağı,karabiberi ve acı sosu bir kapta bir taşım kaynatın. Ilık olacak şekilde soğutun.Unu bir kapta domates suyu ile yoğurun.Yoğururken mayayı,domatesi,bledemiri,ince doğranmış kerevizi ve taze kekiği iyice yedirin.Karışımı baton şekline getirip üzerini kapatıp oda sıcaklığında 30 dk mayalanmasını bekleyin.Yumurta sarısını çırpıp hamurun üzerine sürün.Isıtılmış fırında 170 derecede 25 dk pişirin.Baharatlı keçi peyniri ile servis yapın.











Afiyet Olsun...











Baharatlı keçi peyniri tarifi için tıklayın.











VEYSEL EKMEN


















































Tuesday, August 21, 2012

Moda Abiye Aksesuar Dekorasyon Giyim Güzellik Mobilya Mutfak




çilek bebek odası serisi tasarımı örneği baby dream 2012 2013






Çilek, yeni bir bebek odası serisine imza atmış. Baby Dream ismini verdiği yeni nesil bebek odası ile gerçekten önemli bir seri hazırlayarak sunan Çilek, bu harika serisi ile sizleri kendisine birkez daha hayran bırakacak diye düşünüyorum. Bebekleriniz için yeni bir oda dekorasyonu hazırlatmak istediğiniz zamanlarda içiniz rahat bir şekilde tercih edebileceğiniz özel Baby Dream’i çok beğenecek ve bu seriye dekorasyonlarınızda yer vermek isteyeceksiniz.













#gallery-1 {

margin: auto;

}

#gallery-1 .gallery-item {

float: left;

margin-top: 10px;

text-align: center;

width: 50%;

}

#gallery-1 img {

border: 2px solid #cfcfcf;

}

#gallery-1 .gallery-caption {

margin-left: 0;

}






Bir önceki yazımız olan Çilek’den Çok Şık Bebek Odası Baby Flower başlıklı makalemizde çilek baby flower bebek odası hakkında bilgiler verilmektedir.

HAMAMİZADE İSMAİL DEDE EFENDİ

 




HAMAMİZADE İSMAİL DEDE EFENDİ


























Türk Sanat Musikisi çevrelerinde Derviş İsmail, Dede, Dede Efendi, Hammâmîzâde İsmâil Dede Efendi, İsmail Dede gibi isimlerleanılan bu dahi musikişinasımız, 9 Ocak 1778 ( 10 Zilhicce 1191 ) tarihinde İstanbul'un Şehzadebaşı semtinde doğdu. Babası Süleyman Ağa, o zamanlar bir Osmanlı imparatorluğu ili olan Manastır'ın Görice sancağına bağlı, Kesriye kasabasından kalkarak İstanbul'a gelmiş ve memuriyete girişmişti






Süleyman Ağa, Suriye eyaleti sınırları içinde bulunan Sayda valisi Cezzar Ahmed Paşa'nın bir süre sır katipliğini yaptı. Paşa'nın halka yaptığı haksız muamelelere ve zulmüne dayanamayarak istifa etti ve İstanbul'a döndü. Şehzadebaşı'nda bulunan ''Acemoğlu'' hamamını satın alarak işletmeye başladı. Bu sıralarda Rukiye Hanım'la evlendi; bir Kurban Bayramı günü Dede Efendi doğdu. Bu nedenle çocuğa İsmail adı verilmiştir .''Hamamizade'' sıfatı buradan kaynaklanır .Ismail Dede dört yaşında iken babası bu hamamı sattı Altımermer'de Kurusebil mahallesinde Çavuş Hamamı ile bir ev aldı. İlerinin büyük musikişinası, sekiz yaşında iken bu mahallede, ''Çamaşırcı Mektebi''nde ilk öğrenimine başladı. 

Daha o yıl Musikiye karşı ilgisi ve sesinin güzelliği dikkati çekerek okul öğrencileri arasında ''İlahicibaşı'' oldu. O yörede oturan Anadolu Kesedarı Uncu-zade Mehmed Emin Efendi'nin oğlu da aynı yıl bu okula başlamıştı. Bu nedenle Mehmed Emin Efendi çocukla ilgilenmeye, ilahiler bestelemiş bir musikişinas olarak ona ders vermeye başladı. Böylece aradan yedi yıl geçti; Dede Efendi on dört yaşına basmıştı. 

Hocası onun geleceği ile de ilgilendi; ailesinin geçimine yardımcı olur düşüncesi ile onu Maliye Nezareti Başmuhasebe Kalemi'ne ''Katip Muavini'' olarak yerleştirdi. Bir yandan memuriyete ve hocasının derslerine bir yandan da musikiye karşı olan ilgisi kendisini, pazartesi ve perşembe günleri Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Ali Nutki Dede'nin derslerini izlemeye itiyordu. Burada ayin dinliyor, bilgisini ilerletiyor, sanat yolun da ilerlemeye çabalıyordu .Bu dersler ve memuriyet hayatı da yedi yıl sürdü .Sonunda 18 Mayıs 1797 ( 18 Zilhicce 1212) Perşembe günü resmen ''Mevlevi'' oldu. Sema meşkini ise 1798 (15 Sefer 1213) tarihinde tamamladı. Sultan III. Selim'in Dede'yi saraya çağırması ve fasıllara katılmasını emretmesi üzerine, Ali Nutki Dede'nin izniyle, 1001 günlük ''Çile'' süresini tamamlamadan 1799 (20 Şevval1213) tarihinde ''Dedeler safına'' katıldı.




Dede Efendi, ününü daha ''Çile'' de iken duyurmaya başlamıştı. Bu sıralarda bestelemiş olduğu,

Zülfündedir benim baht-ı siyahım

Sende kaldı gece, gündüz nigahım

İncitirmiş seni meğer ki ahım 

Seni sevdim odur benim günahım 

güfteli, buselik şarkısı, çağının musiki sevenleri tarafından çok beğenildi. Bu eseri dinlemek, öğrenmek, bestekarı olan Derviş İsmail'i tanımak için tekkeye gelenlerin sayısı gün geçtikçe artıyordu. Olayın akisleri 3. Selim'in kulağına ulaşınca, mevlevihaneye bir saray görevlisi gönderilerek Derviş İsmail'in saraya gelmesi emredildi. Çileye giren dervişlerin akşam ezanından sonra tekke dışında kalmaları adet olmadığından, bu şartlar altında gidebilmesi için şeyhi izin verdi ve bu durumun padişaha duyurulmasını gelenlerden rica etti. Padişahın huzurunda ve onun isteği ile eserini iki kez okudu; çok beğenilerek bir kese altınla ''taltif'' edildi.

Dede Efendi'nin evi

Daha önceleri, çileye ilk girdiği zamanlarda babasının ölümü üzerine hamamı satan Dede'nin, bu parayı harcadığı, annesinin dervişlere yedirdi diye üzüldüğü ve şikayet ettiği söylenir. Rauf Yekta Bey'in Nuri Şeyda Bey'den naklen verdiği bilgiye göre, saraydan bir kese altını alan Dede, annesine uğrayarak altınları vermiş, üzüntüsünün yersiz olduğunu söyledikten sonra akşam vakdi yaklaştığı için acele ile tekkeye dönmüş. Saray'a ilk gelişinin 1793 tarihine rastladığını ileri sürenler vardır.

Dedeler arasına katıldıktan sonra kendine ayrılan hücre ye yerleşti; artık ünü bütün İstanbul'a yayılmıştı. ''Mukabele'' günleri hücresi, sanattan anlayanlar ve musiki heveskarları ile dolup taşıyordu. Hele hicaz makamından bestelemiş olduğu,

Ey çeşm-i ahu hicr ile tenhalara saldın beni 

Çün nafe bağrım hun edüb sevdalara saldın beni

Ey kamet-i serv-i semen salınmada ellerle sen 

Haşrolamam dedikçe ben ferdalara saldın beni 

güfteli bestesinden sonra ünü büsbütün arttı. Herkes bu eseri öğrenmek, her ne şekilde olursa olsun elde etmek istiyordu. Saray musikişinasları eseri öğrenerek, 111. Selim'e sundular. Dede yeniden saraya çağrılarak, beste kendisinden dinlendi, ''ihsan ve ;İltifatlara garkoldu'' aynı zamanda yapılan Küme Fasılları'na katılması emredildi. Bundan sonra saraya dahil olan Dede Efendi, Enderun'da hocalık yapmaya başladı. Padişahın bu kıymet bilirliliğine karşılık olmak üzere,

Müştak-ı cemalin gece, gündüz dil-i şeyda

Etdi nigeh-i atıfetin bendeni ihya

Mesrûr ede Hak kalb-i humayununu daim

Ediyye-i hayrın dil-ü canımda hüveyda

şiirine sûznak besteyi yapmış bu sanatkar padişaha teşekkür etmişti. Bu sıralarda, 180 1 yılında bir saraylı hanımla evlendi. Akbıyık mahallesinde kiraladığı bir eve yerleşti. Bir yandan evinde öğrencileri ile uğraşıyor , mevlevihanedeki görevini sürdürüyor , bir yandan da padişahın her gün biraz daha dikkatini çekiyordu. Bu mutlu günler uzun sürmedi; Dede'yi derinden yaralayan bir çok üzücü olay birbirini izledi. önce, büyük sevgi ve saygı ile bağlı olduğu şeyhi Ali Nutki Dede 1804 yılında öldü. Bundan bir yıl sonra sevgili oğlu Salih, 1805'de öbür aleme göç etti. 

Bir gonca-femin yâresi var ciğerimde

Ateş dökülürse yeridir âh serimde

Her Iâhza hayali duruyor didelerimde

Takdire nedir çâre bu varmış kaderimde

güfteli, bayati makamındaki bestesini bu olaydan sonra besteledi. Üzüntü ve kederi bununla da bitmedi; 1808'de annesini, 1810'da küçük oğlu altı yaşındaki Mustafa'yı yitirdi. Bu acılı yıllarda ortaya koyduğu eserler bir keder ve elemin izlerini taşır. Sonradan üç kız çocuğu dünyaya geldi. Bunlardan Tanburi Şirin (Keçi) Arif Ağa ile evlenen büyük kızı Hatice Hanım'dan Ferdane, Rifat (ünlü bestekâr ve hanende Rifat Bey), Lutfiye ve Saniye adında dört torunu oldu. Mustafa Nezih Albayrak, Dede'nin kız tarafından torununun oğludur.İkinci kızı Fatma Hanım, Ahmed Dürri Bey'le evlendi; bu evlilikten hanende Şevket Bey doğdu. Tanburi Dürri Turan'la Dede'nin bir kan bağı yoktur; Dürrü Turan, Dede'nin damadının yeğeninin torunudur. Üçüncü kızı Ayşe ise on üç yaşında ölmüştür .

Dede Efendi'nin hayatında hiç şüphesiz en önemli olay, Sultan 3.Selim'in 1807'de tahttan indirilmesi ve 1808'.de öldürülmesidir. Bundan sonra IV. Mustafa'nın tahta oturması, türlü siyasi kargaşa, ''Kabakçı Mustafa İsyanı'', ''AlemdarMustafa Paşa vak'ası'', Sultan 11. Mahmud'un padişah olması, saraya Batı musıkisının yerleşmeye başlaması, eski zevk ve sanat anlayışının kalmaması gibi nedenlerle inzivaya çekildi. Zaten mûsıkî ile uğraşılacak huzur ve neşe ortamı da yoktu. işte bu yıllarda mûsıkî ve öğrencileri ile uğraşarak birbirinden güzel eserlerini bestelemeye koyuldu.

Devlet yönetimi düzene girdikten sonra, kendini hatırlayarak saraya davet eden Sultan 11. Mahmud'a musahip oldu. İkinci kez saray hizmetine giren Dede Efendi, sanat açısından en verimli yıllarını bu dönemde yaşadı (1812). Bu yıllar onun en güzel, en sanatlı bestelerini yaptığı yıllardır. Bundan kısa süre sonra da ''Müezzinbaşı'' oldu. Kendini çok takdir eden padişah, yalnız devlet adamlarına verilen bir nişanı bizzat takmış, Ahırkapı'da bir konak ''ihsan'' etmişti.

Sultan II. Mahmud'un ölümü üzerine tahta geçen Sultan Abdülmecid, babasının derin bir sevgi ve saygı ile bağlı olduğu bu değerli mûsıkîşinastan ilgisini esirgemedi; müezzinbaşılık görevini sürdürdü. Ancak Enderun değer ve önemini iyice yitirmeye başlamış adı ''Muzika-i Humayûn'' olmuş, saray teşkilatı değiştirilmiş, batılı mûsikîşinaslara rağbet artmış, padişah, operet ve opera parçaları dinler olmuş, Osmanlı Sarayı'nı Batı sazları istila etmiş, Avrupa'dan piyanolar getirtilmiş, orkestra ve bando takımları kurulmuştu. Sayılı bir kaç ustanın dışında yüzyılların geleneklerine pek aldırış eden yoktu. Abdülmecid bile, Türk mûsıkîsi'ni iyi bilmediğinden, Dede Efendi'den basit ve sanat değeri olmayan eserler istiyordu. Bütün bunlar Dede gibi bir mûsıkî ustasının katlanacağı şeyler değildi. Nitekim bu duygu ve düşüncelerin etkisi ile, öğrencisi Dellâl-zâde İsmail Efendi ile Saray'ın bahçesinde dolaşırken ''İsmail, bu oyunun tadı kaçtı'' demişti. Bu olanların etkisi ve yaşının ilerlemesi nedeni ile çoktan beri Hac'ca gitme niyetini açığa vurarak padişahtan izin aldı. ileri yaşında acele olarak Hac'ca gitmeye karar vermesi bu kırgınlığa bağlanır. Dellâl-zâde İsmail Efendi ve Mutaf-zâde Ahmed Efendi ile böylece yola çıktı. O yıl Mekke'de kolera hastalığı salgını vardı. Mekke'de bu hastalığa yakalanan Dede Efendi, Hac ''farizesi''ni yerine getirdikten sonra 29.Kasım.1845 Mina'da, Kurban Bayramı' nın birinci günü, öğrencisi Mutaf-zâde'nin kolları arasında, hayata gözlerini kapadı. Cenazesi Hazreti Hatice'nin mezarının ayakucuna defnedildi. Dede'nin ölümü İstanbul'da olduğu kadar bütün İslâm dünyasında da derin bir üzüntü yarattı. 

Kâzım Paşa'nın tarih şiiri şudur:

Hazret-i Farabi-i sâni müezzinbaşı kim

Zâtına olmuşdu ilm-i mûsıkî ihsan-ı Hak

Aşinâ-yı her makam etmişdi kalb-i nigehin

Sâye-i Molla'da lutf-ü himmet-i merdân-ı Hak

Pertev-i şems-i hakikatten kılub kesb-i kemal

Zerre-i nâçiz iken oldu meh-i tâban-ı Hak

Fehm olur bundan makam-ı kurbe âheng ettiği

Hac edüb Minâ'do oldu vâsıl-ı gufurân-ı Hak

Çor tekbirin çeküb Kâzım Dedi târihini

Kebş-i cânın kıldı İsmail Dede kurbân-ı Hak

(1O Zilhicce 1262)

Bunlardan da anlaşıldığı gibi İsmail Dede bir Kurban Bayramı'nda doğmuş, yetmiş bir yıl sonra yine bir Kurban Bayramı'nda ölmüş oluyordu. Dr .Suphi Ezgi kaynak göstermeden üç kez Hac'ca gittiğini ileri sürmüştür. Sadeddin Nüzhet Ergun, Türk mûsıkîsi Antalojisi adlı eserinde Sultan 11. Mahmud'la iki kez Gelibolu'yo giderek mevlevihânede âyine katıldıklarını, Ahmed Celâlleddin Dede'nin babası Azmi Dede'den işittiğini kaydediyor .

İCRAKARLIĞI

Dede Efendi, Yenikapı Mevlevihânesi'ne devam ettiği yıllarda tekkenin neyzenlerinden, özellikle Abdülbaki Nasır Dede'den ney çalmasını öğrenmişti. Bestekârlığı ile hanendeliğinin yanında neyzenliğinin pek önemi yoktur. Gerek mensubu bulunduğu mevlevihanede, gerekse sarayda uzun yıllar sürdürdüğü hanendeliği güzel bir ses ve uslûb güzelliğini gerektirir. Dr. Suphi Ezgi, hocası Zekai Dede'den naklen sesinin ince ve cılız olduğunu ileri sürer. Sadeddin Nüzhet Ergun ise Zekai Dede'nin onun ileri yaşlarında öğrencisi olduğuna değinerek, "Lataif i Enderûn"u kaynak gösterdikten sonra sesinin güzel olduğunu belirtir. Rauf Yekta Bey, kendinden önce yaşamış olan büyük bestekarların dinî ve dindışı alandaki değerli eserleri iyi bildiğini söylüyor. Bir ömür boyunca her Pazartesi ve Perşembe günleri dergaha giderek ayin okur ve na'thanlık ederdi. Yine Rauf Yekta Bey'in değindiğine göre, o gün hangi ayin okunacaksa Itrî'nin rast makamındaki na'tini irticalen bu makamdan okurdu. Can'lar âyinin hangi makamdan okunacağını sormaya çekinirler, na'tin okunduğu makamdan ayine başlarlardı. Şu hikayede anlatılan olay bunun en güzel bir örneğidir:

"... Büyük yerlerin hepsinde teravih namazının ayin ve ilahilerle kılınması adet olduğundan, her dairenin mevcut olan imamından başka bilhassa Ramazan ayı için, Kur'an-ı Kerîm'i güzel okuyan imam ve mûsikide ihtisası olan güzel sesli beşer altışar da müezzin seçip alırlardı."

"Teravih için her akşam konakların geniş divanhanelerinde halılar ve seccade serilir. beşizli şamdanlar salonun münasip yerlerine yerleştirilirdi, Şehzade dairelerinde, sultan saraylarında, bazı büyük konaklarda harem ile selamlık arasını ayırmak için sofalara büyük kafesler çekilir, kafesin arka tarafından da hizmetçiler için yere sırmalı seccadeler serilirdi. Müezzinler, yatsı vakti olunca çifte ezan okurlar, misafirler ağır ağır kollarını sıvayarak abdest almaya başlarlardı. Müezzin efendiler, arka safta cemaatın toplanmasını beklerler saflar yavaş yavaş dolar, ilahiler ve âyinlerle namaz kılınırdı. Yatsı namazında belirli bir beste takip edilmezse de teravih namazının her dört rekatı kılındıkça, müezzinler tarafından ilahiler ve âyinler yüksek sesle okunurdu. İlk dört rekat bitince saba ve dügah veya bestenigar, ikinci dört rekatta hüzzam, üçüncü dört rekatta ekseriye ferahnak, dördüncüde mutlaka evc, beşincide de acem makamından ilahiler okumak, imamın da mihrapta okunan ilahinin bestesine uygun olarak okumaya devam etmesi şarttı. Şeyhülislam Cemaleddin Efendi, şeyhülislam bulunduğu müddetçe fetva başında ve oradan ayrıldıktan sonra da yalısında bu şekilde iftar ve teravih adetlerini devam ettirmişti."

"Meşhur Kırımlı Ahmed Kâmil Efendi'den sonra Sultan 11. Mahmud'un imamlığına tayin olunan Abdülkerim Efendi ile, o aralık Sultan Mahmud'un müezzinbaşılığında bulunan meşhur mûsiki üstadı Dede Efendi arasında kırgınlık varmış. Bir Ramazan günü Abdülkerim Efendi Padişah'a, Acemlerin saltanatınız hakkındaki ihaneti herkes tarafından bilinmekte bulunduğu halde, Dede Efendi bunu düşünerek teravih namazın da, acem makamından ilahiler okumamak ve buna karşılık şevkefzâ makamını tercih etmek lazım gelirken, kendisinin şevkefzâ makamını kullanmaya bilgisi kafi gelmemesi bu davranışına sebep olmaktadır cevabını verince, Padişah Dede Efendi'nin sanatındaki iktidar derecesini bildiği için ve ayrıca kendisi de mûsikişinas olduğu cihetle, bu hususta bir kanaatı da mevcut bulunduğundan bir gece bir imtihan yapılmasına karar verir. Fakat, bu karar Dede Efendi'ye duyurulmaz."

"Gece teravih namazı kılınırken, dördüncü dört rekattan sonra evc makamından ilahi okunduğu sırada karar gereğince, Sultan Mahmud tarafından gönderilen biri, müezzinlerin yanına giderek, Dede Efendi'ye acem makamını değil şevkefza makamını kullanmasını emrini tebliğ eder. O zamana kadar şevkefzâ makamından hiçbir ilâhi yapılmamış olduğundan ne yapacaklarını şaşıran müezzin efendiler, Dede Efendi'nin yüzüne hayretle bakarlarken, içlerinden biri Dede Efendi'nin işareti üzerine bu makamdan tekbir getirmeye başladığı gibi, imamın da Fatiha-i Şerif'i şevkefza makamında okumakta olduğunu anlamışlar Dede Efendi "Hele bir namazı kılalım da bakalım." demiş ve dört rekat teravih namazı kılınıncaya kadar şevkefzâ makamından bir ilahi bestelemiş ve selam verilir verilmez ilahiye başlayıvermiş. Arkadaşlarının hemen hepsi mûsikî ilminde birer üstad olduklarından, Dede Efendi'ye kulak vererek ağız kalabalığı ile ilâhiyi güzelce okuyup bitirmişler ve padişahın takdirlerini kazanmışlardı."

Bir söylentiye göre de Dede Efendi ile Şakir Ağa arasında bir rekabet başladığından, özellikle Şakir Ağa Sultan Mahmud döneminde, Dede'nin yeniden saraya alınmasını çekemiyordu. Mûsikî anlayışından ve parlak bir hanende olduğundan çok emin olan Şakir Ağa, bu dedikodulardan daha çok etkileniyordu. Bu durum hanendeler arasında da sık sık konuşuluyordu. Dede Efendi'nin sesinin çok parlak olmamasına rağmen, erişilmesi güç bestekârlık kabiliyeti ve okuyuş uslubu ile kendisine üstünlük sağlayacağından emindi. Bu düşüncelerin etkisi ile bir tertip düşündü. Bir fırsatını bularak padişahın huzurunda Dede'yi güç durumda bırakmayı aklına koydu. Niyeti yeni bir makam düzenleyerek gizlice eserler bestelemek ve bunları huzurda okuyarak Dede'yi utandırmaktı. Evc makamına yeni bir çeşni vererek ve yeni bir makam bulduğunu zannederek ki Meragalı Hoca Abdülkâdir bu makamı tarif etmişti bir fasıl besteledi. Bu fasıl için Zeki Mehmed Ağa'ya bir peşrev, Kemanî Ali Ağa'ya da bir saz semaisi ısmarlamıştı. Her nasılsa işin farkına varan Dede Efendi bu makamın seyir ve karakterini kavramış, kendisi de bazı eserler bestelemişti. Nihayet beklenen gün geldi. Fasla önce başlayan Dede Efendi, bu makamdan eserler okuyunca Şakir Ağa şaşırıp kaldı. Söz konusu olan makam ferahnak makamı idi. Durumu anlayan II. Mahmud'un Şakir Ağa'ya Dede ile boy ölçülemeyeceğini, onun musikîde bir "Canavar" olduğunu söylemesine, Dede'nin çok üzüldüğü söylenir.

BESTEKÂRLIĞI

Dede'nin bestekârlığı konusunda Rauf Yekta Bey'in sözlerini biraz sadeleştirerek şöyle özetleyebiliriz: "...Dede Efendi'nin eserleri uslûb açısından oldukça asil ve kibardır. Büyük bestekârımızın ustalığında her şeyden önce göze çarpan özellik, Türk Mûsikîsi'nde Itrî'lerin ve buna benzer ustaların gayreti ile yüzyıllar dan beri gelişmiş olan geleneksel biçim ve tavrın titiz bir koruyucusu olmasıdır. Bununla birlikte Dede Efendi'nin bu özelliği eserlerini, kendinden öncekilerin gösteremediği yeniliklerle süsleyerek bestelemesine engel olamamıştır. Hiç çekinmeden söyleyebiliriz ki, son yüzyılda XIX. yüzyılda yetişen Türk bestekârları içinde Dede Efendi derecesinde hem klâsik uslûba bütünü ile sadık kalmış, hem de bu uslubun kaide ve şartlarından dışarı çıkmamak kaydı ile yeni nağmeler bulmakta ve yenilikçi eser ortaya koymayı başarmış bir bestekâr daha gösterilemez. Bir de şurası dikkat çekicidir ki, Dede Efendi bazı bestekârlarımız gibi, daha çok yalnız bir tür eserin bestelenmesinde ihtisas sahibi olan ustalardan değildir."

"Bu açıdan bakılacak olursa, Dede Efendi'nin her tür mûsikî eseri bestelemekte gösterdiği olağanüstü başarıyı takdir etmemek imkânsızdır. Dinî mûsikîdeki âyinleri, ilâhileri, durakları ile Dede Efendi adı, mûsiki tarihimizde âdeta eskileri gıpta ettirecek bir yer elde etmiştir. Klasik mûsikî alanında Dede'nin bestelediği kârlar, murabbalar, nakışlar, semâiler değer ve sanat açısından eskilerin eserlerinden aşağı olmadığı gibi, bazı noktalardan eskileri bile geçmiştir. Şarkılarına gelince, o yüzyılda hayatta olan mûsikîşinaslar arasında Dede Efendi'nin şarkılarından daha parlak ve daha ustalıkla şarkı yapan bir bestekâra rastlanmadığını kesinlikle söyleyebiliriz. Özetle Dede Efendi, yaşadığı sürece Türk Mûsikisi dünyasının hiç bir rakibi olamayan zirvesiydi."

Mesud Cemil, Dede'yi şu şekilde yorumlamış: 

"... 111. Selim'in yenileşme isteklerini takip eden Tanzimat devrinin, Garp Mûsikisi ile temas eden bestekârlardan hem an'aneye bağlı, hem de yeni temayülü iyi duymuş olanların başında gelir. O zamanlar saraya yeni gelen Italyan mûsikîşinasları ile Batı'dan esen sanat esintilerine kulağını tıkamamış, bu etki ile Kâr-ı Nev ve "Yine bir gülnihal" güfteli eserleri bestelemiştir. Buna göre Dede'nin iki mühim cephesi vardır: Biri Klasik Mekteb'i kudretle devam ettiren, birisi de yeni ve Garp'ten gelen havayı zamanın şartları içinde yadırgamadan teneffüs eden Dede..." 

Ruşen Ferit Kam ise şunları söylüyor: 

"...Klâsik sanatı büyük bir kudret ve selâhiyetle devam ettirenlerin başındadır. Harikulâde bir istidal, feyizli bir ilhamın coşkunluğu ile vücûde getirmiş olduğu Mevlevi ayinlerinden ilâhiye, kâr'dan şarkıya kadar dinî ve dindışı besteleri, nevilerinin her bakımdan en güzelleri, en mükemmellerindendir. Eserlerindeki renkler, onun sanatkârlığından süzülerek klâsik bestelerimize aksetmiş olan bu renkler, Dede'nin sanat dehâsının en parlak ışıklarıdır." 

"Sultaniyegâh makamı Dede'nin tertiplediği bir makamdır. Bildiğimiz yegâh makamının sesleri arasındaki aralık orantılarını bûselik makamına göre değiştirmiş ve bu yeni ses demeti içindeki melodik seyir ve harekete, bûselik ve nihavend makamından ayrı yeni bir karakter getirmiştir. Bu makamdan bestelediği iki murabba ile ağır ve yürük semâileri, Sultan II. Mahmud'a sunmuştur."

"Eski bestekârlarımız eserlerinin sözlerini Divan Edebiyatı şairlerinin eserlerinden veya kendilerinin bu gibi şiirlerinden seçtikleri halde, Dede bu geleneğin dışına çıkarak bâzı eserlerinde halk şairlerinin, hattâ kendi söylemiş olduğu şiirleri seçmiştir. Görsem seni doyunca, Yüzündür Cihan'ı münevver eden sözleriyle başlayan ve bunlara benzeyen başka eserlerini Batı Mûsikisi'nin etkisiyle bestelemiştir. İtalyan mûsikisi ile kulaktan meşgul olan Dede, bu mûsikinin çok sesli yönü ile ilgilenmemiş olsa bile, melodi kuruluşunu, sonra bizim sengin ve yürük semâilerimizi hatırlatan üçlü ritm ve dinamizmi benimseyerek bir takım ağır vs hafif eserler bestelemiştir. Mesela, yeni kâr demek olan kâr-ı nev şekil ve ritm özellikleriyle kendinden öncekiler den ayrılır eser iki bölümdür: Birinci bölümde rast makamı, orta seslerle karar perdesinden pest tarafa uzatılmış sesler arasındaki melodik hareketlerle karakterlendirilmiş, bu bölüm iki zamanlı ritimle bestelenmiştir. İkinci bölümde yine rast makamı, tiz taraftaki sesler arasında yapılan melodik hareketlerle karakterlendirilmiş ve bu bölüm iki zamanın birleşiği olan üç zamanlı ritimlerle bestelenmiştir ki, bu da Dede'nin Batı'dan gelen üçlü ritmik dinamizmi ile ilgili anlayışlı, başarılı bir örneğidir."

Türk Musikîsi'nin yetiştirdiği en güçlü bestekârlarımızdan biri olan Dede'nin kişiliğinde mûsikîmiz en üst düzeye ulaşmıştır. Dinî ve dindışı mûsikî eserleri ile başlı başına bir "Ekol" olmuş ve kendinden sonra gelen leri tartışılmaz bir biçimde etkilemiş, daha sonra gelen bestekârlar bu etkinin sürekliliğini sağlamıştır. "Geleneksel mûsikîmize eşsiz renkteki melodik akislerle yeni bir uslûb ve kimlik kazandırmıştır. " Ritm-melodi-güfte ilişkisinde erişilmez bir üstünlüğü vardır meselâ, "Mahûr makamındaki beste'nin dörder vuruşlu ölçülere bölünmüş A ve C bölümlerini, bu dört vuruşlu usûlün birleşiği olan (12/8 birleşik ölçü anlayışı ile bestelemiştir. "

Sultanî-yegâh, neveser, saba-bûselik, hicaz-bûselik, araban-kürdî makamlarını tertip eden Dede Efendi, bir mûsikî dehası olarak ses sanatımızda derin izler bırakmış, bestekârlık yolunda her genç sanatkara öncülük ve ustalık etmiştir. Hacı Ârif Bey ayrı tutulursa, şarkı formunda Dede Efendi çapında bir başka beste kar yetişmemiştir. Yukarıdan beri anlatıldığı gibi, eserlerinin pek çoğunun bestelenişi bir nedene dayanıyor. Ferahfeza makamındaki eserlerinin bestelenişinin de ilginç bir hikâyesi vardır

" .. 1249 Hicret yılının Ramazan ayının ilk günü, 1834 Miladi sene Ocak ayının on birinci gününe rastlamıştı. Bu kış ramazanının bir gecesinde Hamamî-zade İsmail Dede ile arkadaşları, Topkapı Sarayı'nın arkasındaki Serdap Kasrı'nda (bu kasır Rumeli demiryolu yapılırken yıktırılmıştır) toplanmışlar, Padişah Sultan Mahmud'un huzurunda arazbar-bûselik faslı yapmışlardı. Fasıl bittikten sonra Sultan Mahmud, sazende ve hanendeleri şu sözlerle tebrik ve teşvik etmişti: (Bu gece pek tatlı bir vakid geçirdim kendimi âdeta Cennet'te sandım... Arazbar-Bûselik faslı şimdiye kadar bu derece parlak okunup çalınmamıştır ancak, Mevsim-i Nevrûz erişdi geldi eyyam-ı bahar sözleriyle başlayan kâr, Amcam Sultan Selim'in tahta çıktığı yılın baharında, Çağlayan Kasrı'na gittiği gün okunmak üzere bestelenmiş bir eser olduğundan böyle kış ortalarında okunması bana biraz mevsimsiz gibi geldi. Dedem Ferahfeza makamında bu kasr için kâr'ı ile beraber senden mükemmel bir fasıl isterim. Haydi göreyim seni Bayram ertesine kadar hazır olsun İnşallah yine burada dinlerim..."

"Ramazan'ın yarısı geçmişti kaybedilecek vakit yoktu. Dede bayram ertesi istenileceği şüphesiz olan ferahfeza kâr için önce bir güfte hazırladı. Bunu besteledikten sonra,"

"Ey kaşı keman tir-i müjen cânıma geçti" mısraı ile başlayan Beste'yi ,"Bir dilber-i nâdide, bir kamet-i müstesna" ve "Bu gice ben yine bülbülleri hâmuş etdim" sözleri ile başlayan ağır ve yürük semâileri besteledi. Tanburî Musahib Zeki Mehmed Ağa da güzel bir peşrev ile saz semaisi yapmış ve bestelenen bu eserler geceli gündüzlü çalışılarak hanende ve sazendelere geçilmişdi. Nihayet beklenen gece geldi. Serdap Kasrı o gece rengarenk fenerlerle, kandillerle donatılmıştı. Sultan Mahmud, yanında Damad Said Paşa olduğu halde memnun, sevinçli, heyecanlı kasra geldi. Musahib Said Efendi'nin bazı güzel fıkra ve hikâyeleri padişahı bir kat daha neşelendirdi. Nihayet adet olduğu üzre serilen ehramlar üzerinde hanende ve sazendeler yerlerini aldılar ve o gece ferahfeza faslı peşrevi ile, kar'ı ile, beste, ağır ve yürük semailer, şarkılar ve saz semaisiyle en güzel, en mükemmel şekilde çalındı, söylendi. Sultan Mahmud bundan son derece memnun olmuştu. Dede'yi yanına çağırarak göğsüne kendi eli ile Murassa İftihar Nişanı'nı taktı. Dede'ye yetişenlerden işitildiğine göre, kendisi bu nişanı törenlerde ve Akbıyık Mahallesi'nde hediye edilen konakta mûsikî meşkleri yaptığı günlerde göğsünden çıkartmazmış. Hatta Merhum Zekâi Dede, hocası Eyyubî Mehmed Bey'le ilk defa meşke gittiği gün Dede'yi bu nişanla gördüğünü anlatır ve "Göğsünde atnalı gibi mürsağ koca bir nişan olduğu halde köşeye oturup çubuk içerken gördüğüm Dede'nin hayali hiç gözümün önünden gitmez" dermiş.

Dede Efendi'den bugüne kadar uzanan, zaman zaman sönen ışıklı ve renkli sanat köprüsünü görebilir, bunları ulusal benliğimizde duyabilirsek, aşağıdaki satırlarda belirtilen gerçekleri kabul etmemiz gerekir. Eğer bir eleştiri yapmadan sırtımızı döner ve görmek istemezsek, bugün içine düştüğümüz çarpık durum ve mûsikî sanatımız adına işlenen cinayetlerle karşılaşırız. Bu nedenle şu satırları sık sık anmakta yarar vardır: "

Dede Efendi'yi, Yahya Kemal ve Tanpınar'ın yaptığı gibi, çevre ve kültüre yerleştirince daha iyi anlar ve eserlerini dinlerken onlarda hayatın gizli akislerini ve yankılarını buluruz." "mûsikîyi anlamak için onu içinde duymak ve yaratmak lâzımdır. Yahya Kemal'in "İsmail Dede'nin Kainatı" başlıklı şiiri ile Ahmed Hamdi Tanpınar'ın "Yaşadığım Gibi" adlı kitabına alınan yazı, Dede'nin duyanlara ne gibi duygular ve hayaller telkin ettiğini çok güzel gösterir. Kültür bir süreklilik ve yeniden doğuştur.

Yahya Kemal İsmail Dede'nin Kâinatı adlı ,şiirinde bu süreklilik ve yeniden doğuşu güzel bir beyitle ifade eder: 

Şeb-i lâhûtta manzûme-i ecram gibi 

Lâiz-i bişnev'le doğan debdebe-i manâyız 

Bakmasını bilirsek Mevlânâ`dan Dede Efendi'ye, Dede Efendi'den bugüne gelen o ebedî ruh ışığını görebiliriz.... Yeni nesillerin harf ve dil engelleri dolayısıyla eski Türk kültürüne girmeleri biraz güçtür fakat mimari ve mûsikînin kapıları, duyan ve düşünen herkese açıktır. Eski ile yeni arasında köprü kurmak isteyenlere Dede Efendi, büyük bir dost ve yol gösterici olabilir.

HATTATLIĞI VE ŞAİRLİĞİ

Dede Efendi'nin "Hat" sanatı ile ilgisini, Etem Ruhi Ungör'ün bir araştırmasından öğreniyoruz. İlgili araştırmaya gore Sultan III. Selim Çamlıca'da Sarıkaya civarında yaptırdığı bir sarayı annesine tahsis etmiş. Annesinin ölümünden sonra da Esma Sultan'a vermiş. İsmail Dede yazdığı bir kasideyi kendi yazısı ile hazırlayarak tezhip ettirmiş.Eserin altında "Ketebehû el-fakiyr Derviş İsmail'ul-mevlevî musahib-i Hazret-i Sultan Mahmud Hân-ı Gazi" imzasının bulunduğu bildiriliyor. Düz yazıda da başarılı olduğu Yenikapı Mevlevihanesi "Ayin Defteri"ndeki yazılarından anlaşılıyor.

Metin içinde sözünü ettiğimiz bestelerin sözleri ile saba makamındaki ayininin "Olduk yine biz secde ber-i nâr-ı muhabbet" ve III.Selâm'daki "Ey maksad-ı âşıkıyn olan Mevlânâ" ile "Men bîser-ü sâmânem" rubaileri, daha bir çok bestelerinin sözleri Dede'nin şairane tabiatından kaynaklanmıştır.

Bu büyük musikî ustamız da, kendinden önce yaşamış ve çağdaşı olan büyük bestekârlarımız gibi halk şiirinin zevkine varmış, bu şairlerimiz gibi şiirler söylemeye çalışmıştır. Bütün bunlara rağmen Dede'nin, bestekârlığı ve mûsikîşinaslığı ölçüsünde bir şair olduğu söylenemez. Bu şiirlere giydirdiği melodiler, güftelerin şiiriyetinden çok daha değerlidir. Bu şiirlerinden bir kaç örnek vermekle yetiniyoruz:

Dil bir güzele 

Meyletti hele, 

Fâş etme ele, 

Sevdim ben seni. 

Dil sevdi seni, 

Rûyünde beni, 

Ol sim gerdeni, 

Yaktın bendeni. 

Samur gibi kaş, 

On altıdır yaş, 

Gel eyleme fâş, 

Dil sevdi seni. 

Rakiyble gezme, 

Bağrımı ezme, 

Gözlerin süzme, 

Sevdim ben seni. 

*** 

Girdi gönül aşk yoluna, 

Bakmaz sağına, soluna, 

Almış âşıkı koluna, 

Âhâ gözlerin, gözlerin, 

Şirin sözlerin, sözlerin. 

Aldandı gönül fendine, 

Bağlandı zülfün bendine, 

Kul etti beni kendine, 

Âhû gözlerin, gözlerin. 

Şirin sözlerin, sözlerin. 

"Minarenin alemi 

*** 

Kara kaşın kalemi 

Sana güzel dedimse 

Yak mı dedim âlemi" 

mânisi ile Dede'nin şu şiirinin benzerliği dikkat çekicidir: 

Senin aşkın elemi,

Yakıyor hep âlemi,

Yakar isen beni yak, 

Yakma bütün âlemi. 

Aman, aman sevdiğim, 

Edâsına yandığım. 

Yar sevende derd olmaz, 

Yar sevmeyen merd olmaz, 

Yar sözümü dinlemez, 

Bundan büyük derd olmaz. 

Aman, aman sevdiğim, 

Edâsına yandığım. 

*** 

Aşık olalı sen yâre gönül, 

Yanmakta yürek, pür yâre gönül, 

Tek etme fedâ sen bu kulunu, 

Râzı oluyor âzâre gönül. 

Uslanmayacak hiç çaresi yok. 

Divâne gönül, biçâre gönül. 

Aşk âteşine yaktı özümü, 

Bilmemki nice tutmaz sözünü, 

Ağlar göricek gül ruhlarını, 

Tâciz ediyor iki gözümü. 

Uslanmayacak hiç çâresi yok; 

Divâne gönül, biçâre gönül. 

Bin türlü sitem, bin türlü melâl, 

Görmüşse dahi terbiye muhâl, 

Gerçi bilirim ettiklerini, 

Sen bakma yine ey ruhları al. 

Uslanmayacak hiç çâresi yok; 

Divâne gönül, biçâre gönül. 

ŞARKI 

Ben seni sevdim seveli kaynayıb coştum, 

Aklımı yağmaya verib fikrimi şaştım, 

Mecnûn-i sergerdan olub dağlara düştüm, 

Aklımı yağmaya verib fikrimi şaştım. 

Sor güle bülbül ne çeker hârın elinden, 

Bir dahi gül koklamayım nâdan elinden, 

Nerede mesken tutayım dilber elinden? 

Aklımı yağmaya verib fikrimi şaştım. 

Ben seni sevdim seveli döndüm deliye, 

Huyunu benzettim hele hûri, meleğe, 

Gönlümü vermiştim sana geri almaya, 

Aklımı yağmaya verib fikrimi şaştım. 

Bu söyleyişlerdeki halk şiirine yaklaşış, kullanılan Türkçe'nin sadeliği ve samimiliği Dede gibi bir musiki ustası için çok önemlidir .Uzaktan uzağa bir Mustafa Çavuş şiirinin kokusu seziliyor .Bu tür şiirlerinden başka, Divan şiiri biçiminde âşıkane ve Farsça şiirleri de vardır .

ESERLERi

A -Dini Mûsıkî Eserleri: 

Dindışı Mûsıkî eserleri ile dini Mûsıkî eserleri karşılaştırılırsa, her iki türün özelliklerini hakkiyle kavramış olduğu mistik duyuş ve heyecanı dindışı eserlerine yansıtmadığı görülür . Sadeddin Nüzhet Ergun bunlardan bir tanesi için, suzidil makamında bir bestesini dinleyen Sultan 11. Mahmud'un ilâhiye benziyor demesi üzerine aynı eseri ilâhi şeklinde yeniden bestelediğini söylüyor .73 Dede Efendi bir ömür tükettigi mevlevihânenin mistik atmosferi içinde, havayı teneffüs ede ede yetiştiğinden ve kendinden önce yaşamış olan bestekârların dini eserlerini en doğru şekilde bildiğinden bestelerinde harikalar yaratmasını bilmiştir .Dini Mûsıkîmizi Ali Nutki Dede ile Abdülbaki Nasır Dede'den öğrenmiş olması bile onun bu yoldaki sanatı hakkında yeterli kanıyı verir . 

Dede Efendi, dini Mûsıkîmizin en büyük beste formlarından biri olan Mevlevi Ayinlerinden yedi tane besteledi. Ali Nutki Dede'ye ait olduğu bilinen şevk-u tarab makamındaki âyinin Dede Efendi'ye ait oldugu hakkında kuşkular vardır Bestenigâr makamındaki âyininden söz ederken yedi âyininin olduğunu söylemesi Ali Nutki Dede'nin başka bir Mûsıkî eseri bestelememiş olması bu kuşkuyu güçlendirecek mahiyette olduğu ileri sürülüyor.Dini eserlerinin bilinenlerinin sayısı elli kadardır:

1 -Saba Ayin: ilk kez 1823 (17 Cemâziyelâhır 1239) Yenikapı Mevlevihânesi'nde okundu.

2 -Nevâ Ayin: Dede Efendi'nin bestelediği ikinci âyindir. 17 Nisan 1824 (17 Şaban 1239) tarihinde icrâ edildi.

3 -Bestenigâr Ayin: Bu âyin 1. Selâm, 3. Selâm ve ''Hezar âferin''e kadar bestelenmiş, buna saba makamındaki âyininin 2. Selâm'ı eklenmiştir .ilk kez 1832'de Yenikapı Mevlevihânesi'nde okundu.

4 -Saba-Bûselik Ayin: ilk okunuş tarihi 14 Kasım 1833'tür .Ayini 1. Selâm olarak besteleyen Dede Efendi, buna neva makamındaki âyininin 2., 3., 4. Selâm'larını eklemiştir.

H. İsmâil Dede'nin kendi el yazısı ile Hüzzam Âyin'den bir nüsha. (M. Mardakçı arşivinden)

5 -Hüzzam Ayin: Önce 1. Selâm olarak bestelenmiş, bu selâm'ın sonuna saba makamındaki âyininin diğer selâm'ları eklenmiştir .ilk okunuş tarihi 1830'dur .Daha sonra Dede Efendi bütün selâm'ları aynı makamdan besteleyerek eseri tamamlamıştır .

6 -Isfahan Ayin: ilk kez 1836'da (25 Ramazan 1252) okundu. Bir selâm olarak bestelenmiştir .Bundan sonrasında ya saba ya da dügâh âyinin 2. Selâm'ından sonrası okunurdu.

7 -Ferahfeza Ayin: Bu âyini Sultan 11. Mahmud'un istegi üzerine bestelemiştir. Dede Efendi bu eserini beğenmediğini, sipariş üzerine bestelemek zorunda kaldığından yakınırmış. Ayinin ilk icrâ tarihi 3 Nisan 1839'dur (18 Muharrem 1255).

Bu son âyinin okunacağı tarih daha önceden Padişaha haber verilmiş, o gece Yenikapı Mevlevihânesi ağzına kadar dolmuştu. Herkes heyecanla padişahı beklerken, saraydan gelen bir görevli hastalığı nedeni ile padişahın gelmesinin kuşkulu olduğunu bildirdi. Bulunanların neşesi kaçmakla birlikte semahâneye girildi.Na't okunduğu sırada padişah dergâha gelmişti. Yeniden neşelenen heyet âyini coşkun bir şekilde icra etti. Mukabele'nin sonunda 11. Mahmud Dede'yi ''Mahfil''e çağırtarak, ''-Hasta idim, gelemeyecektim... İyi etmişim...Adeta iyileştim'' gibi sözler söyleyerek ''ihsanlarda'' bulunmuştu.

Diğer dini eserlerden ilâhi, savt, durak ve tevşih'ler bestelemiştir .Yalnız savt'larının sayısı yirmiyi bulur .Özellikle ilâhileri çok sanatlıdır.Son dini eserinin, sözleri Yunus Emre'ye ait olan, hac yolculuğu sırasında bestelediği, ''Yürük değirmenler gibi dönerler'' güfteli ilâhisi olduğu ileri sürülüyor .

B -Saz Eserleri:

Bilinenleri peşrev ve saz semâisi olmak üzere üç eserden ibarettir .

C -Dindışı Eserleri: 

Kâr , kâr-ı nâtık, beste, ağır semâi, yürük semâi, şarkı, türkü, köçekçe olmak üzere beş yüzden çok eser bestelediği halde, bunlardan iki yüz seksen kadarı biliniyor .''Dede'nin rast makamında bestelediği kâr-ı nâtık elimizde bulunanların en güzellerindendir. Makamlar şunlardır: rast, rehavi, nikriz, pençgâh, mahûr,neva, uşşak, bayati, nişâburek, nihavend, nühüft, saba, dügâh, hüseyni, hisar, muhayyer, bûselik, hicaz,şehnaz, rahatülervah, bestenigâr, ırak, evc ve sonunda daha hareketli bir tempo içinde yine rast makamı. 

Eser yirmi üç makam ve bu makamların melodik özelliklerini gösterir. Bu kâr-ı nâtık başından sonuna kadar semâ denen üçlü ritimle bestelenmiş ve her makamın melodik karakteri dörder ölçülük tek cümle, bazıları sekizer ölçülük çift mûsiki desenleriyle ifâde edilmiştir.''

ÖĞRENCİLERİ

Dede Efendi'nin başlıca öğrencileri şu ünlü mûsikişinaslardır: Eyublu Mehmed Bey , Mutaf-zâde Hacı Ahmed Efendi, Yaglıkçı-zade Bursalı Ahmed Efendi, Vahib Efendi, Çilingir-zade Ahmed Aga, Halim Bey, Dellâl-zade İsmail Efendi, Hoca Zekâi Dede Efendi, Nikogos Ağa, Azmi Dede, Hâfız Hamdi Bey, Yeniköylü Hasan 

















































Güzel Gelin










Güzel gelin oyununda kızımıza gelinlik seçip onu düğüne hazır hale getirin. En güzel gelinliği seçip onu harika bir hale getirin. Mouse ile zevkinize uygun gelinlikleri kızın üzerine taşıyabilirsiniz. Oyunun yüklenmesi durumunda hiç bir butona basmanız gerekmez çünkü oyun kendiliğinden açılır. İyi eğlenceler dileriz..



































Monday, August 20, 2012

Ispanaklı Krep Tarifi




08.9.12 | Yemek Tarifleri | admin








Krep nasıl yapılır, Ispanaklı krep Tarifi, Tarifleri, Hazırlanışı, Yapılışı, Krep için gereken malzemeler nelerdir, Kolay krep tarifleri, Krep tarifleri

Krep için gereken malzemeler

1 su bardağı un

1 adet yumurta

1 su bardağı süt ya da su

1 çay kaşığı tuz






İç hazırlamak için

Yarım kg ıspanak

1 yemek kaşığı margarin

1 yemek kaşığı salça

tuz, karabiber, kırmızı biber






Ispanaklı krep hazırlanışı:

Ispanakları temizleyip bir tencerede kısık ateşte bir süre haşlayın.

Bir tavada margarini eritin. Eğer soğanlı yapmak istiyorsanız bu aşamada soğanı ekleyebilirsiniz. Daha sonra salçayı ekleyin. Haşlanmış, süzülmüş ıspanakları ve baharatları ilave ederek karıştırın. 2-3 dakika kavurun ve ocağı kapatın.Diğer taraftan geniş ve derin bir kasede unu hiç topak kalmayacak bir şekilde süt ile ezin. Yumurta ve tuzu ekleyerek çırpın. Bu karışımın kıvamı kek hamurundan daha akışkan olmalı. Aksi halde krepleriniz kalın olur. Teflon tavaya bir .ay kaşığı kadar margarin koyup kızdırın. 1 kepçe hamurdan alıp tavanın üzerine iyice yayın.Hamurun her iki yüzü piştikten sonra krepi bir tabağa alın. Kalan tüm hamurları aynı şekilde pişirin.

Krepler hazır olduğunda, şekildeki gibi iç malzemesini her birinin üzerine koyarak sarın ve tepsiye dizin.Üzerine kaşar peyniri rendesi serpiştirerek 200 derece önceden ısıtılmış fırında peynirler eriyene kadar pişirin.






VN:F [1.9.13_1145]






Rating: 10.0/10 (1 vote cast)






VN:F [1.9.13_1145]

Ispanaklı Krep Tarifi, 10.0 out of 10 based on 1 rating

Facebook İnternet Sayfamızı Beğenip Yorum Yapmayı İhmal Etmeyiniz.



Sunday, August 19, 2012

BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN





Kardeşliğin doğduğu, sevgilerin birleştiği, belki durgun, belki yorgun, yine de mutlu, yine de umutlu, yine de sevgi dolu nice bayramlara...

Thursday, August 16, 2012

ERİK KOMPOSTOSU











Hayırlı Sabahlar Sevgili İzleyenlerim!!!






Yazın ve ramazanın en güzel içeceği kompostolar bize göre...Özellikle oğlum çok seviyor,bardağa doldurup meyve suyu diye içiyor...













Hem ev yapımı hem sağlıklı,gönül ferahlığıyla içiyoruz... 













Bahçemizde bulunan Japon eriklerinden yaptım kompostoyu...






Black Amber cinsi eriklerden...






 O mosmor duran erik kaynamaya başladıkça kıpkırmızı oldu...Tadıyla rengiyle harkulade bir komposto oldu...













Saklama kaplarına doldurup buzdolabına koydum...Paşabahçenin ürünü olan cam saklama kaplarımı şiddetle tavsiye ediyorum...Kapağı plastik kilitli ve çok kullanışlı...Büyük boyları 12.-TL,küçük boyları 9.-TL...






Her çeşit yiyeceği güvenle cam sağlığıyla saklayabilirsiniz...






(reklam değil beğeni ile tavsiye amaçlı) 













Kompostonun yapılışı şöyle;






   Malzemeler:











  • 7-8 adet black amber erik(farklı cins de olur)









  • 2,5 su bardağı toz şeker









  • 3 litre su











      Yapılışı:














  • Erikleri dilim dilim doğrayıp tencereye alın...









  • Üzerine 3 litre suyu ve şekeri ekleyip kaynamaya bırakın...









  • 15-20 dakika sonra ocağın altını kapatıp soğumaya bırakın...









  • Kaynamaya başladıktan sonra renginin kıpkırmızı olduğunu göreceksiniz....









  • Aromasıyla tadıyla harika bir komposto olduğundan başkaca birşey eklemeye gerek yok.(karanfil,tarçın gibi)











                                        Afiyet Olsun!!!



Monday, August 13, 2012

Askılılı abiye modelleri

Abiyemiz askılı bir abiye modelidir.Göğüs dekoltesi olan abiyemiz çok seksi ve alımlı bir abiye durmaktadır.Şifodan yapılmış olan abiyemiz gerçekten çok şık durmaktadır.Askılı olan abiyemiz kulanışı rahat olan bir abiye modelidir.



Sunday, August 12, 2012

Kurdela Oyaları







dantel, dantel örnekleri, kurdale oyası, kurdela oyaları, Kurdela Oyası, kurdele oyası, oya, oya örnekleri

Kabinettepudding Muhallebi Tarifi




Written on Ağustos 9th, 2012 by admin













Malzemeler
















  • Yağ, buz ve tuz form için.






























  • 1/3 litre süt






























  • 125 gr. krem şanti






























  • Vanilya






























  • Meyveler:






























  • 50 gr. kayısı,






























  • 50 gr. kiraz






























  • 5 gr. un






























  • Meraschino 1/16 litre






























  • 100 gr. şeker Çikolata






























  • 6 yumurta sarısı






























  • 3 yaprak jelatin






























  • Krem şanti






























  • 1/4 litre Bisküvi



































Tarif
















  • Yumurta sarısı şeker, un ve vanilya süt ile buharda kalın bir kıvamda çırpılır.






























  • 3 kaşık sıcak suda çözülen krem şantiyi küp içinde kesilen Maraschino’yu çekmiş çikolata, bisküvi içine karıştırılır, sonra hafif ıslatılmış pudding kalıbına bir sıra meyve bir bir sıra krema şeklinde dökülür ve buzluğa koyarak 2 saat bekletilir ve çıkarılınca krem şanti ile süslenir.
































You can leave a response, or trackback from your own site.

Dolgu Topuk Modası
















Kadınlar için çok uzun yıllar büyük bir çelişki olan "Güzellik mi, rahatlık mı?" sorusuna çok iyi bir cevap olan dolgu topuklu ayakkabılar hem güzellik hem de rahatlık özelliklerini birarada barındıran nadir moda ürünlerinden birisi. Açık ve yazlık modellerden, kapalı ve kışlık modellere; spor görünüşlü modellerden abiye modellere kadar çok geniş bir yelpazede karşımıza çıkan dolgu topuklu ayakkabı modelleri şık görünürken acı çekmek istemeyen bayanların birinci tercihi!








Dolgu topuk seçerken sadece topuk yüksekliğine değil, taban genişliğine de önem vermek gerekir. Normalde zaten rahat olan bu modellerde, taban genişliği arttıkça da rahatlık artmaktadır. Dolayısıyla topuk yüksekliği arttıkça, taban genişliği daha fazla olan modelleri tercih etmekte yarar vardır. Ayağınızın taraklı yapıda olması, burnu açık veya yandan bantlı modelleri tercih ederken dikkatli olmanızı gerektiriyor. Burnu tamamen açık modeller, taraklı ayaklar için kesinlikle tavsiye edilmemektedir. Dolgu topuklu ayakkabıları jeans, kısa etek ya da şortlar ile giymek hem şık hem de spor bir görüntü oluştururken, topuklu ayakkabının verdiği "alımlılık" da cabası oluyor! Abiye olarak dolgu topuk tercih edecekseniz kapalı modeller ve koyu renkleri tercih etmenizde yarar var. Ayrıca ayakkabıyla uyumlu, uzun bir etek, elbise veya kumaş pantolon ile tahminizden bile daha şık bir görüntü yakalayabilirsiniz.

Saturday, August 11, 2012

Büyük Beden Elbise Modelleri

Home > Moda > Büyük Beden Elbise Modelleri Etiketler: büyük beden elbise,büyük beden elbise modelleri,büyük elbise modelleri,elbise modelleri

MUCiZEiKSiRLER.net / MODA

 

Sürekli kilolarınızdan şikayetçi olup ne giyeceğiniz konusunda karar veremiyorsanız tasarımcılar büyük beden elbise türlerinide geliştirdiler. Küçük bedende olan modeller farklı değişiklikler ile büyük beden elbiselerde de artık bulabileceksiniz. Büyük beden elbiselerde fazla yırtmaça önem verilmez. Önemli olan hatlarınızı fazla belli etmemektir. Bu elbise modellerinde genellikle siyah renklerle karşılaşacağız bunlara şerit desenler, çizgili desenler verilerek farklı tasarımlar ortaya çıkmıştır. Geneli kollu elbiseler olsada kolsuz elbiseyide vücudunuza göre bulabilirsiniz. Genelde büyük bedenli kadınlara tam dizinde olan elbise modelleri daha çok yakışmaktadır. Büyük Beden Elbiseler de önümüzdeki yıllarda daha çok değişik modelleri ile karşılaşacağız.

 

 

 Büyük Beden Elbise Modellerini galerimizden inceleyebilirsiniz.


Resimlerin Büyük Boyutları İçin Küçük Resimlere Tıklayınız.

 

 

Bu makalemizden önce yayınlamış olduğumuz Dantel Elbise Modelleri konumuzu okuyabilirsiniz.

VN:F [1.9.20_1166]

Rating: 10.0/10 (1 vote cast)

Büyük Beden Elbise Modelleri, 10.0 out of 10 based on 1 rating Aramalar;
  • büyük beden elbise modelleri ve fiyatları
  • büyük beden elbise
  • BÜYÜK BEDEN ELBİSELER
  • siyah büyük beden elbise modelleri
  • büyük beden abiye modelleri ve fiyatları
  • hamile büyük beden gece elbiseleri
  • iki renkli örgü elbise modelleri
  • ikirenkli elbise modelleri
  • moda ilgi büyük beden görsel
  • büyükbeden elbise modelleri
2012 İnce Hırka Modelleri Tarih: 11 Ağustos 2012
Etiket: 2012 hırka modelleri, ince hırka modelleri, kumaş örgü modelleri, örgü hırka modelleri, sonbahar hırka modelleri Kot Pantolon Modelleri Tarih: 10 Ağustos 2012
Etiket: jean modelleri, kot pantolon modelleri, kot şort modelleri, renkli kot pantolonlar Mirliva Giyim Modelleri Tarih: 9 Ağustos 2012
Etiket: 2012 elbise modelleri, 2012 gömlek modelleri, mirliva giyim modelleri, mirliva tekstil ürünleri 2012 Kadın Sweatshirt Modelleri Tarih: 8 Ağustos 2012
Etiket: 2012 kadın sweatshirt modelleri, 2012 tişort modelleri, sweatshirt modelleri Missist Outlet Giyim Modelleri Tarih: 8 Ağustos 2012
Etiket: missist elbise modelleri, missist giyim, missist outlet giyim modelleri, outlet elbise modelleri Harika Elbise Modelleri Tarih: 7 Ağustos 2012
Etiket: 2012 yaz elbise modelleri, güzel elbise modelleri, harika elbise modelleri, yazlık ebise modelleri

Thursday, August 9, 2012

Gelinlik alırken gelinlik seçerken nelere dikkat etmeliyiz?



Sponsor Bağlantıları


Gelinlik alırken-seçerken nelere dikkat etmeliyiz?

Gelinlik alırken gelinlik seçerken nelere dikkat etmeliyiz?






Sponsor Baglantilari




Aysira-Narin Gelinlik mağaza müdürü Zehra Bingöl, yaz mevsiminin gelmesiyle birlikte artan düğünler öncesi gelinlik alırken nelere dikkat edilmesi gerektiği konusunda önemli ipuçları verdi.

Düğün gecesi yanlış gelinlik seçimi nedeniyle hayal kırıklığı yaşamak istemeyen gelin adaylarına Aysira-Narin Gelinlik Mağaza Müdürü Zehra Bingöl, tavsiyelerde bulundu.

“MANKEN İLE KENDİNİZİ KARIŞTIRMAYIN”

Gelin adaylarının gelinlik seçerken kendi vücut yapısını baz almadıkları için büyük sıkıntı yaşadıklarını belirten Bingöl şunları söyledi:




“Gelin adaylarının seçecekleri gelinlik her şeyden önce kendi vücut yapısına ve damatla uygun görüntü sergileyecek tarzda olmalıdır. Boy ve kilo yani fiziki yapımız kişiliğimiz, düğün mekanı(ışıklandırma,kır, havuzbaşı veya kapalı salon) dikkate alınarak tercih yapılmalıdır. Gelinlik seçimindeki bir diğer faktör düğün tarihindeki iklim ve mevsim şartlarıdır. Kış düğünlerinde saten, Abraham, ipek şantuk, ziberlin türü kumaşlar kullanılarak ışıltı oluşturacak işlemelerle zenginleştirilmiş gelinlik modelleri bahar ve yaz aylarında ise daha ince kumaşlar kullanılarak yapılan transparan ve daha hareketli uçuş modeller tercih edilebilir. Seçeceğiniz gelinlik modelini belirlerken başkası üzerinde gördüğünüz ona yakışan bir model yerine, sizin vücut yapınızı daha hoş gösterecek size daha uyum sağlayacak gelinlik modelleri uzman kişiler yardımıyla daha kolay belirleyebileceksinizdir.”




“GELİNLİK SEÇMEYE NİŞANLINIZ İLE GİDİN”




Kızların, gelinlik seçmeye oldukça fazla kişiyle geldiğini ifade eden Mağaza Müdürü Bingöl,bu durumun Gelin adaylarının seçim yapmasını zorlaştırdığını aktararak, “Gelinlik beğenmeye zevkleriniz ve tercihleriniz birbirine uymayan farklı tarz sahibi yakınlarınızla gittiğinizde size yardımından çok karasızlığınızı artırıp sizde strese sebep olabileceğini göz önüne alınız. En mutlu gününüzde giyeceğiniz bu simge kıyafeti başkalarının değil sizin hayallerinizdeki olması gerektiğini unutmayınız” dedi.




“KISA BOYLULAR V KESİMLİ GELİNLİK GİYSİN”




Kısa boylu gelin adayları için V kesimli gelinlik giymelerini tavsiye eden Bingöl, “Uzun boylular boydan tek parça olacağı gibi büstiyerli modeller de tercih edilebilir. Kabarık ve kat kat etekler, uzun kuyruklu modeller Kısa boylu ve kilolu gelin adayları için kabarık olmayan etek yuvarlaktan ziyade çizgili desenli, işlemeli şifon tarzı hafif dökümlü kumaşlarla vücut hatları gizlenmelidir… Kısa boylu gelin adayları için önerimiz önü V kesimli bir gelinlik seçmeleri olacaktır. Bu şekilde boynunuzun yanı sıra vücudunuz da genel anlamda daha uzun görünecektir. Kısa boyunlu gelin adayları saçlarını daha ziyade toplamalı uzun boyunlu gelin adayları ise saçlarını serbest bırakmalıdırlar” diye konuştu.




HÜRREM’İN GELİNLİĞİNE İLGİ BÜYÜK




Muhteşem Yüzyıl dizisindeki Hürrem karakterinin giydiği gelinliğe Konyalı gelin adaylarının rağbet gösterdiğini kaydeden Bingöl,“Hürrem’in gelinliğine kızlar büyük ilgi gösteriyor. Diziyle birlikte kızlarda Osmanlı kültürünü yansıtan elbise merakı başladı. Bu da bizim satışlarımızı olumlu bir şekilde etkiledi” ifadelerini kullandı. Gelin adaylarına, gelinliklerini kiralamak yerine satın almalarını da öneren Bingöl, kiralanan gelinlik ile satın alınan gelinlik arasında en fazla 300 TL fark olduğunu dile getirdi.




Bir önceki yazımız olan Kabarık Straplez Gelinlik Modelleri başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.



Sponsor Bağlantıları




« Kabarık Straplez Gelinlik Modelleri   |  

2013 Alyans Modelleri »




Yorumlar

Wednesday, August 8, 2012

1208.1388 (Jian-hua He et al.)


Revisit the $Λ$CDM Universe in $f(R)$ gravity    [PDF]

Jian-hua He, Bin Wang

We perform a number of explicit reconstructions for the $f(R)$ gravity model to give rise to the particular $\Lambda$CDM evolution of the universe. We find well-defined real valued analytical forms for the $f(R)$ model to describe the universe both in the early epoch from radiation to matter dominated era and the late time acceleration period. We further examine the viability of the derived $f(R)$ model and find that it is viable to describe the universe evolution in the past and there does not exist the future singularity in the Lagrange.
View original: http://arxiv.org/abs/1208.1388

Tuesday, August 7, 2012

Alışveriş Dellysi Hediye Çekilişi

Alışveriş Dellysi blogu çok güzel makyaj hediyeleri veriyor. Sizler de beğeneceksiniz :)





http://alisverisdellysi.blogspot.com/2012/08/essence-hediyeler.html

Sunday, August 5, 2012

Kakaolu Muhallebi Tarifi






Kakaolu Muhallebi nasıl yapılır ?

Kakaolu Muhallebi Mutfak: Türk Mutfağı.

Kakaolu Muhallebi Yapım Zorluğu: Kolay

Kakaolu Muhallebi Gerekli Malzemeler;

250 gr şeker

80 gr prinç unu

4 su bardağı süt

1 çorba kaşığı kakao

vanilya

Kakaolu Muhallebi Tarifi;

Pirinç ununu ve şekeri bir tencereye koyun. Üzerine sütü ilave edip pirinç ununu sütle ezin. Muhallebi koyulaşana dek arada bir karıştırarak pişirin. Ocaktan alıp, vanilyayı ilave edin. Muhallebiyi kaselere boşaltın ancak bir kısmını ayırıp, içine kakaoyu kanştırın. Kakaolu muhallebiyi kaseye alttan beyaz kısmı görülecek şekilde boşaltın. Soğutup, servis yapın.

Her Gün 1 Tarif: Afiyet Olsun.

Kakaolu Muhallebi No: 186

Thursday, August 2, 2012

Erman Kuzu ve Abiye Kuzu Yapboz









Erman Kuzu ve Abiye Kuzu Yapboz oyunumuzda Türk Malı dizisinin başrol oyuncularının olduğu yapbozumuzu en kısa zamanda bitirmeye çalışacağız.Yapboz oyunları sitesi Game.Gen.TR iyi eğlenceler diler.erman kuzunun oyunu


































Tiroit Bezi




Tiroit Bezi Nedir ?

                  Ne İşe Yarar ?
Tiroit bezi boyun orta kısmında bulunan bir endokrin bezdir. Boyunda "Adem elması" denilen sert çıkıntının hemen altında bulunur. Kelebek şeklinde bir yapısı vardır. Kanat şeklindeki sağ ve sol bölümleri nefes borusunun kenarına yerleşmiştir. Her iki kısmı "istmus" adı verieln kısım birleştirir. Bazen biraz yukarıda "piramidal lop" denilen kısımda belirginleşebilir.


Tiroit bezi vücudumuza T3 ve T4 adı verilen tiroit hormonlarını salgılar. Tiroit hormonları vücudumuz için çok önemli hormonlardır. Metabolizmamızın düzeni büyük ölçüde tiroit hormonları ile sağlanır. Kalp atım hızını, kolesterol düzeyini, vücut ağırlığını, kas gücünü, hafıza fonksiyonunu, cilt yapısını ve birçok başka fonksiyonları doğrudan etkiler. Eğer tiroit hormonları çeşitli nedenlerle yeterli düzeyde salgılanmaz ise "hipotiroidizm" denilen tiroit hormon azlığı oluşur. Bu durumda bu fonksiyonların hepsi azalır. Eğer troit hormonları çeşitli nedenlerle normalden çok salgılanırsa "hipertiroidizm" denilen ve "zehirli guvatr" olarak halk arasında isimlendirilen durum oluşur. Bu durumda yukarıdak fonksiyonların hepsi artarak vücudumuza zarar verir.


Kanda bulunan tiroit hormonlarının düzeyi beyinde bulunan organlardan salgılanan tiroit uyaran hormon "TSH" adı verilen hormonla ayarlanır. Kanda bulunan tiroit hormonları azalınca TSH salgılanır veya tam tersi olarak kanda bulunan tiroit hormonları artınca TSH salgılaması azalır.


Hipotiroidism belirtileri nelerdir?


Tiroit bezinin az çalışması halinde aşağıdaki belirtilerden bir veya birden çoğu çeşitli şiddetlerde görülebilir;


Depresyon

Kilo artışı

Cilt kuruluğu

Kalp hızında yavaşlama

Soğuğa karşı dayanıksızlık

Unutkanlık

Zihinsel durgunluk

Kabızlık

Yorgunluk

Adet dönemlerinde bozulma ve kanama miktarında artış

Kas güçsüzlüğü ve kramplar



Hipertiroidizm belirtileri nelerdir?

Tiroit bezinin çok çalışması durumunda aşağıdaki belirtilerden bir veya birden fazlası çeşitli şiddetlerde görülebilir;





Depresyon

Kalp hızında artış

Sinirlilik

Kilo kaybı

Sıcağa karşı tahammülsüzlük

Terleme artışı

Ellerde titreme

Yorgunluk

Anksiyete (korku hali)

Uyku bozukluğu

Adet dönemlerinde bozulma ve kanama miktarında azalma







Tiroit nodülü nedir ?


Tiroit bezi içerisinde gelişen yumru şeklindeki yapılara "tiroit nodülü denir. Bu nodüller bazen dışarıdan görülebilecek kadar büyüyebilirler. Daha küçük nodüller doktorlar tarafından tiroit bezinin elle incelenmesi sırasında bulunabilirler. El ile hissedilemeyen nodüller tiroir ultrasonografisi ile bulunabilir.


Tiroit nodülleri özellikle iyot eksikliği görülen Türkiye gibi ülkelerde çok sık görülür. Nodüllerin çok büyük bir kısmı hasta için bir tehlike oluşturmaz ve hastaya sıkıntı vermez. Ancak bu nodüllerin bir kısmında tiroit kanseri bulunabilir. Yaklaşık 20 nodülden 1 inde Tiroit Kanseri bulunma riski vardır.


Tiroit nodülü tespit edilen hastalarda kan, tiroit, hormon ve TSH testleri, tiroit sintigrafisi, tiroit ultrasonografisi ve ince iğne aspirasyon biyopsisi hastanın durumuna göre yapılması istenebilir. Tiroit ultrasonografisi ile nodüllerin boyutu, sayısı ve içeriğinde sıvı olup olmadığı gibi yapısal özellikleri tespit edilir. Tiroit sintigrafisi ile hem nodüllerin hemde tiroit bezinin tümünün fonksiyonel durumu tespit edilir. Nodüller sintigrafilerde sıcak, ılık veya soğuk gözükebilir. Bu özelliklerine göre tedavi planı yapılabilir.


Tiroit biyopsisi nedir ?


Tiroit nodülleri içerisinden enjektör yardımıyla hücre alınması ve labaratuarda incelenmesine aspirasyon biyopsisi denir. Laboratuarda hücrelerin yapısına bakılarak nodülde kanser olup olmadığı büyük bir olasılıkla tespit edilebilir. Tiroit biyopsisi için özel bir hazırlık gerektirmez. Lokal anestezi uygulaması çoğunlukla gerektirmez. Basit bir enjektör ile nodül içersine ulaşılır ve hücre alınır. Güvenli bir yöntemdir ve hastada rahatsızlık hissi oluşturmaz. Çok küçük nodüllerde ultrasonografi eşliğinde aynı işlem yapılır.


Tiroit kanseri nedir?


Tiroit kanseri tiroit bezi hücrelerinde gelişen bir kanser türüdür. Oldukça nadir görülür. Çeşitli tipleri vardır. Papiller ve Folliküler tiroir kanserleri en sık gözlenen tiroit kanseri türleridir. Bu kanser türünün genel olarak seyri iyidir ve tedavisi hem kolay hem de hasta için rahatsızlık oluşturmaz. Ancak, bazen tekrar geri gelebilir ve diğer organlara yayılabilir. Bu nedenle hastalar yaşamları süresince takip edilmek zorundadırlar.


Tiroit kanseri nasıl tedavi edilir ?


Tiroit kanseri tespit edildikten sonra cerrahi olarak çıkartılırlar. Tiroit bezinin tamamına yakın veya tamamı "tiroidektomi" denilen cerrahi girişim ile çıkarılır. Tiroidektomiden sonra hastalara geri kalan tiroit dokusunu ortadan kaldırmak için Radyoaktif İyot (I-131) tedavisi "Atom Tedavisi" uygulanır. Bu yönteme "Ablasyon" tedavisi denir. Radyoiyot tedavisi sonrasında hastalar ömür boyu T4 (L-Tiroksin) hormonunu ağız yoluyla almak zorundadırlar. Bunun iki amacı vardır; Birincisi ortadan kalkan tiroit bezinin eksikliğinin vücudumuzda oluiturduğu olumsuz etkileri ortadan kaldırmaktır. İkincisi ise Tiroit hormonu eksikliği nedeniyle kandaki TSH düzeyinin artması ve TSH 'nin Tiroit kanseri hücrelerinin büyümesini hızlandırma riskini ortadan kaldırmak ve hastalara hissettirmemektir.